Nejad Melih Devrim : “Soyut Kompoziyon”da Birleşen ve Ayrılan Dünyalar Üzerine

     Nejad Melih Devrim, ressam Fahrelnissa Zeid’in oğlu olarak 1923 yılında Büyükada’da dünyaya geldi. Lirik soyut resmin uluslararası tanınmış isimlerinden biri olan ressam, resimlerini rastlantının ve bilinmeyenin keşfedildiği bir yer olarak görmüş ve bunu birçok farklı akımda çeşitli yorumlarla yansıtmıştır. Bunun yanı sıra, aşağıda bahsedilen eserinde de görüleceği gibi rengin güçlü bir öge olarak kompozisyona katıldığı lirik resimlerinde doğayı taklit etmek yerine onun anlamını araştırmayı amaçlamıştır.
     Sanatçının, değerlendirmenin ana temasını oluşturan “Soyut Kompozisyon”  isimli eseri, 1945-1947 yılları arasında, diğer eserlerinde de kullandığı üsluba benzer biçimde lirik biçimde, geometrik şekillerin, aynı zamanda güçlü renklerin kullanıldığı , alanlara bölünen , ayrılan yüzeyler ve kendi içerisinde bir dinamik ile perspektif içerecek şekilde resmedilmiş denilebilir. Eseri incelemeye sol üst köşeden başlandığında, çapraz biçimde aşağılara doğru inen, geometrik şekillerle düzenlenmiş düz bir şerit , ve şeridin bittiği noktada beliren, insana benzeyen hatları andıran bir figür göze çarpmakta. Bu figür , şeridin bitiş noktasından , ona çapraz istikamette sağ üst köşeye doğru ilerleyen bir diğer şeridin birleşim noktasında konumlanıyor. Elbette bunun bir insan figürü temsili oluşu kesin bir yorum olmamakla birlikte, sağ üst köşeye doğru ilerleyen şeridin üzerindeki diğer benzer suretteki figürlerle ortak bir noktayı temsil ettiği de söylenebilir. Bu diğer figürler, resimde sağ çapraz yönde yukarıya doğru çıktıkça biçim ve büyüklük açısından aynı oranda küçülen ve değişen figürler olarak göze çarpıyor. En üstteki figür, büyüklük açısından en küçük olan figür olarak yansıtılmış. Bu noktada resmin kendi içinde nasıl bir perspektife sahip olduğu, doğadaki alışılmış nesne biçimlerine benzemeyecek şekilde resmedilmiş olsalar bile açıkça görülebilen bir durum. Sanatçının doğayı taklit etmekle değil , anlamlandırmak ve biçim değiştirmek ile olan ilgisi soyut biçimde tabloya yansıtılmış gibi görünüyor.
    Resimde uzaklaşıyor ve yakınlaşıyor gibi görünen figürlerin tamamı birbirinden farklı renk ve dinamikte yansıtılmış. Birbirinden ayrılan fakat başta bahsedilen düz , merdivenimsi şeritlerle bazı noktalarda birleşen dünyalar.Eserin sergilendiği İstanbul Modern Sanat Galerisi’ndeki “Sanatçı ve Zaman” konsepti ile olan bağlantısı bu uzaklık ve yakınlık , ya da birleşme ile ayrılma kavramları arasındaki ilişkiyi, geçmiş, şimdi ve gelecek üzerinden ilişkilendirmeye uygun bir zemin olarak değerlendirilebilir. Figürler farklı konumlarda farklı görünümlerde ;  öncede , sonrada ve şimdide var olan ,birbirine kesişen merdiven ya da yollar ile bağlantılı zeminlerde konumlanan unsurlar gibiler. Zamanda  ve ritimdeki farklılık figürü yeniden inşa ediyor, eğip büküyor, renklerini biçimlerini değiştiriyor fakat yine de tabloya bakıldığında o figürde bir diğeriyle benzeyen, aynı gibi görünen bir suret olduğu seziliyor. İnsanın zaman içerisindeki yolculuğu, kendini gerçekleştirdiği , etrafı kuşattığı ya da etraftakiler tarafından kuşatıldığı , düz bir çizgi , lineer bir akış içinde olmayan bir hayatı temsil ediyor gibi de anlaşılabiliyor.
     Yukarıda da değinildiği gibi, resimde bilindik, doğal bir zemine rastlanmıyor. Soyut resmin dilindeki, birçok ögeyi birden farklı  ve bağımsız zeminde birleştirebiliyor olma kabiliyeti, kompozisyon oluşturmak için uygun bir platform sağlamış gibi düşünülebilir. Gören ve görünen ilişkisi bağlamında bakıldığında, görenin tek bir odağa sahip olması ve bütüncül bir perspektiften değerlendirme olanağı sınırlandırılmış. Bu kompozisyondan anlaşılacağı üzere, soyut bir üslupla resmedilmiş tablodaki unsurlar algıya nasıl konu oluyor ve imgeleri nasıl anlamlandırıyor sorusu ışığında aynı zamanda estetik bir değerlendirme de yapılabilir.
     Bu noktada yorumu, MerleauPonty’nin işaret ettiği, gören ve görünür olanın iç içeliğini ve kesişimini anlayabilmek açısından ele almak, uygun bir değerlendirme olabilir. Ponty’nin genel estetik anlayışında algı ve bedenin var oluşu üzerine bir sanat düşüncesi temellendirmesi görülür. Göz dünyanı gören, tablo olmak için eksik olanı ve tabloda kendisi için eksik olanı , palette tablonun beklediği rengi , başkalarının tablolarını , başkalarının başka eksikliklere yanıtlarını görür.[1] Ressam görünür olanla ilgilenirken kendine has bir dil ve o dile uygun ögeleri kullanan özne olarak değerlendirilir. Gözün eğitilebilirliği sanata dahil olur. Bu noktada resmin dili değişip doğadan ayrılabilir, kendini yenileyen  geliştiren bir dile dönüşebilir örneğin ; lirik, gerçekçi ya da şiirsel bir dil gibi… Soyut resim, bir teknik olarak birçok şeyi ifade etmektedir. Resimdeki bu üslup ve farklı ritim,  farklı zemin ve ögeler bu üslubun anlamlandırmaya çalıştığı farklı bir göz olarak sunulur. Ponty’de vücut hem gören hemde görünen bir öge olarak  değerlendirildiğinde aslında her teknik de bir vücut tekniği olarak anlaşılabilmektedir. Bu anlamda sanat ile sanatçı arasında  ontolojik bir ilişki kuruluyor gibi görünebilir. Resmin dili, yalnızca doğadan kurulmuş ve onun üzerinden inşa edilmiş bir dil olmaktan çıkar. Yeniden yapılanmaya, eğilip bükülmeye ve anlamlandırma açık bir sürü uslup ile ifade edilecek bir alan vaat etmektedir.  Dolayısıyla bir resme bakarken ondan bir derinlik ya da bizden bir parça, bir  şey görme olanağına sahip oluruz. Baktığımız tablo, okuduğumuz dil, göze konu olan gerçeklik, algıladığımız dünyanın uygun bir halini bize sunar.           

 [1] Maurice Merleau-Ponty, Göz Ve Tin, s.38.

Kaynakça

Devrim, Nejad Melih. «Soyut Kompozisyon.» İstanbul Modern Sanat Müzesi. Sanatçı ve Zaman. İstanbul, 1945-1947.

İstanbul Sanat Evi. 22 Mayıs 2018. https://www.istanbulsanatevi.com/unlu-sanatcilarin-hayati/soyadi-d-unlu-sanatcilarin-hayati/nejad-melih-devrim-hayati-ve-eserleri-1923-1995/ (erişildi: Mayıs 15, 2020).

Merlau-Ponty, Maurice. Göz ve Tin. İstanbul: Metis Yayınlarl, 2019.





Yorumlar

Popüler Yayınlar